Monday, May 28, 2007

ABD’NİN KUZEY IRAK POLİTİKASI ve TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARINA ETKİLERİ


Şanlı Bahadır Koç
ASAM ABD Uzmanı
sbkoc@asam.org.tr
ABD’nin Irak’taki yeni güvenlik planıyla beraber sonbahara kadar anlamlı bir ilerleme elde edilemezse, bazı Cumhuriyetçileri de kapsayabilecek iç muhalefet, Bush yönetimi için dayanılması güç boyutlara ulaşabilir.1. Bu nedenle ABD’nin Irak’a yönelik politikasında sonbahardan sonra bazı temel değişimler beklemek yanlış olmayabilir. Muhtemelen bu politika değişikliğinin K. Irak’la ilgili de önemli yansımaları olacaktır. Bu makale, K. Irak’a yönelik ABD politikalarını ve bunların Türkiye’nin çıkarları üzerindeki etkisini tahlil ve tahmin etmeye çalışacaktır. Bu çerçevede ABD’nin muhtemel bir Kürt devleti, Kerkük, bölgedeki askeri varlığının geleceği, petrol gelirlerinin paylaşımı, olası bir Türk askeri harekatı ve PKK’nın bölgedeki varlığı gibi konulardaki çıkarları, politikaları ve seçenekleri irdelenecektir.
ABD Politikasının Analizinde Dikkate Alınması Gerekenler
ABD’nin K. Irak ile ilgili politikasını analiz ederken bu politikanın farklı boyutları olabileceğini düşünmek doğru olabilir:
a-Yönetimin üst kademelerinde kararlaştırılan politika,
b-İlan edilen politika (declaratory policy),
c-Uygulamada gerçekleşen politika,
d-ABD’de “bazı çevreler”in yürüttüğünden şüphelenilen politika,
e- Diğer tarafların ABD adına rasyonel olduğu düşündüğü politikalar..
Gözardı edilmemesi gereken diğer seçenek ise, ABD’nin bölge ile ilgili kapsamlı, rasyonel, tutarlı ve uzun soluklu bir politikası olmaması ihtimalidir.
ABD dış politikası diğer bir çok ülkede olduğu gibi değişik kurum ve bireylerin katılımı sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kurumlar sorumlulukları, kabiliyetleri ve kültürlerindeki farklılıklar nedeniyle aynı konuya oldukça değişik açılardan bakabilmektedir. K. Irak konusunda da durumun böyle olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Bu nedenle ABD’nin K. Irak’a yönelik politikasında gizli, muğlak, çelişkili, zaman içinde değişen ve uygulamaya tam olarak başarıyla yansıtılamayan boyutlar bulunması şaşırtıcı olmamalıdır. ABD’nin K. Irak’la ilgili çıkarlarının çok çeşitli olması, bunların muğlaklığı, kendi içindeki çelişkileri, diğer birtakım gelişmelere bağlı olması ABD politikası için çok net ifadeler kullanılmasını güçleştirmektedir. Bu nedenle çıkarsama ve spekülasyon yöntemleri ister istemez devreye girmektedir.
ABD’nin Resmi Politikaları, Uygulamaya Geçirilenler ve Düşündürdükleri
ABD’nin K. Irak ile ilgili açıklanan politikası ve amacı bölgenin Irak’ın federal bir parçası olarak kalması şeklindedir. ABD’nin resmi açıklamalarında bu çizginin dışına çıkılmamıştır. Ancak ABD’nin işgalden sonraki uygulamalarının resmi söylemdeki amacın çok dışında sonuçlar verebileceği de görülmüştür. Bu uygulamalar şöyle sıralanabilir: Anayasadaki hükümler yoluyla ve hükümetin yapısı itibarıyla Kürtlere sayısal durumlarının gerektirdiğinden daha fazla güç kazandırılması, Türkmenlerin siyasi süreçten büyük ölçüde dışlanması, Kerkük’ün ağırlıklı olarak Kürtlerin kontrolüne verilmesi, buradaki demografik dengenin Kürtler lehine değişmesine göz yumulması, referandumun tarihi, gerekliliği ve meşruiyetinin sorgulanmasından kaçınılması.
Washington’un kendisi de ilan edilen hedefler ile gerçekleşenler arasındaki çelişkinin farkında olsa gerektir. Bu çelişki, ABD’nin bölgeyle ilgili gizli bir gündemi olduğunu kanıtlamaya tek başına yetmese ve Irak’ın bölünmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermese bile, Türkiye açısından tedirgin edicidir. Aslında ABD’nin uygulamada yapacağı bazı değişikliklerle K. Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına giden yolları tıkaması halen mümkündür. Ancak bu yönde yapılacak bir değişiklik için zamanın sınırlı olduğu görülmektedir. ABD yönetimi dışında prestijli bazı kurum ve kişiler de (Uluslararası Kriz Grubu, Baker-Hamilton Komisyonu) Bush yönetimini bu konuda uyarmışlardır. Ancak Bush yönetiminin içinde ve yakınındaki bazı kişilerin de Irak’ın bölünmesi ihtimali ile bunun risk ve maliyetlerini küçümsediklerinden, hatta belki de böyle bir gelişmeyi arzuladıklarından ve bu amaç için çaba sarf ettiklerinden şüphelenilmektedir. Washington’da Kürt devleti isteyenler, buna aktif olarak karşı olanlar ve Kürt devleti istemedikleri halde buna razı olacak kimseler olabilir. Hatta böyle bir devleti istediği halde bu yönde ısrarcı olmayacak değişik kişi ve gruplar da varolabilir.
Diğer taraftan, ABD açıkça ifade etmese de, yeterince güçlü kırmızı çizgiler çizmeyerek, K. Iraklı Kürt liderlere ve Kürt halkına bağımsızlığın ciddi bir ihtimal olduğu hissini vermiştir. Bunun dışında, gizli olarak Kürt liderlere belli şartlarda ve belli bir zaman içinde bağımsızlıklarına destek verileceği sözü verildiği de iddia edilmektedir.
ABD uyguladığı politikalarla Kürtlerle yakın ilişkisini koruyarak şu amaçları güdüyor olabilir:
1- Kendine yardım edenleri ödüllendirdiğini göstermek,
2- Irak macerasından geriye K. Irak’ta bir “başarı hikayesi” bırakmak ve yapılan harcama ve fedakarlıkların “tamamen boşa olmadığını” kanıtlamak,
3- Irak’ın geri kalanında kalıcı üslerin varolması şansının giderek azalması nedeniyle bu iş için Kuzey Irak’ı hazırlamak,
4- Dünyadaki petrolün yüzde 3 ya da 4’üne karşılık geldiği söylenen K. Irak petrolünü kendi kontrolüne almak2,
5- Kürtler konusunda geçmişte yaptığı hataları bir ölçüde telafi etmek,
6) İsrail’den sonra Orta Doğu’da koşulsuz olarak kendisine dost olacak yeni bir devlet yaratmak,
7) Türkiye ve bölgeye komşu diğer ülkeleri, Kürt kartı sayesinde ABD politikalarına karşı daha “yapıcı” olmaya sevk etmek.
Pek tabii buradaki amaçlara ulaşmanın bedeli, riskleri ve zorlukları da vardır. Kesin olan şudur ki, Amerikalılar Kuzey Irak’ı, Irak’ta varolabilecek olumlu şeylerin kanıtı ve modeli olarak görmektedir. Kuzey Irak’ın güvenlik, ekonomik faaliyetler, etnik ve dini gruplar arasındaki ilişkiler açısından diğer bölgelere göre daha iyi durumda olması Amerikalıların bu düşüncesini desteklemektedir. Buna karşılık Kürtlerin idaresindeki demokrasi sorunları, yolsuzluğun yaygın olması ve azınlıklara kötü muamele gibi eleştiriler yeterince dikkate alınmamaktadır. Oysa Kuzey Irak’ta Kürtler dışındaki etnik grupların daha fazla problem yaratmamalarının nedeni durumdan memnun olmaları değil, Kürt yönetimine direnmek için kendilerini yeterince güçlü hissetmemeleridir. Peşmerge kuvvetlerinin sayı, örgütlenme, eğitim ve moral olarak iyi durumda olmaları bölgedeki direnişin şiddetini sınırlamıştır.
ABD’nin Kuzey Irak politikasında etkisi aranabilecek bir diğer husus, İsrail’in durumudur. Zira, Amerikalı karar alıcılar “İsrail için ne iyidir” sorusunu genel olarak ciddiye almaktadır. Irak’ın bölünmesinin İsrail için de bazı önemli problemler yaratabileceği iddia edilmektedir. Ayrıca, Kürtlerin en azından bir süre daha Irak’ın içinde kalıp burada veto güçlerini kullandıklarında ABD ve İsrail açısından daha “faydalı” olabilecekleri de iddia edilebilir. Ancak yine de, İsrail devletinin ve İsrail’e yakın çevrelerin Irak’ın bölünmesini engellemek için ciddi çaba harcadıkları ve Kürtlere bağımsızlığı yönelmemeleri için telkinde bulunduklarını söylemek kolay değildir.
ABD Açısından Kürt Devleti Kurulmasının Bedelleri ve Mahsurları
Irak’ı bölmek ABD’nin resmen ilan edilmiş bir politikası değildir. Ama bu gerçekten arzu edilmiyor da olsa, uyguladığı politikaların böyle bir sonucu olabilir. Ayrıca, yönetimin içindeki ve yakınındaki bazı grupların Irak’ın bölünmesi gibi gizli bir gündemlerinin olması imkânsız değildir.
Irak’ta bölünme değişik şekillerde gerçekleşebilir. Ülke kesin olarak üçe veya ikiye bölünebileceği gibi, kağıt üzerinde tek ama pratikte birden fazla parçaya da bölünebilir. Kürtler ülkeden tamamen koparken, Şii ve Sünniler aynı ülkede kağıt üzerinde birlikte ama uygulamada farklı konumlarda yaşayabilir. Ancak Irak'ın bölünmesi çözümden daha çok, sorun yaratacaktır. Bütün büyük şehirler karışık nüfusa sahiptir. Ülkenin bölünmesi buralarda akan kanın kontrol edilemez hale gelmesi ve milyonlarca insanın etkileneceği çok büyük çaplı etnik temizlikler yaşanması anlamına gelebilir. Ülkenin bölünmesi yine, petrolün paylaşımı ve pazarlara güvenli bir şekilde ulaştırılması sorununu daha da karmaşık hale getirebilir. Bölünmeden sonra ortaya çıkacak yeni devletlerin istikrarlı, barışçı, demokrat ve müreffeh olacaklarına dair umutlar beslemek zor olabilir. Kürt devleti başta Türkiye olmak üzere komşu ülkeler için, Sünni devleti ise başta Ürdün olmak üzere Sünni Arap devletleri için, Şii devleti de Şii nüfus barındıran birçok bölge ülkesi için yeni problemler ortaya çıkarabilir. Bölünmeden sonra ya da bölünme sırasında komşu ülkelerin açık ve gizli müdahalelerini önlemek ABD için daha da zorlaşabilir. 3 Sünni üçgeni tam bir terör üretim merkezi haline gelebilir. Eğer ABD bir Kürt devletine açık ve dolaylı olarak destek verirse bu durumda Şiilerin de kendi devletçiklerini kurma ihtimali oldukça artar. Petrolden pay alamayan bir Sünni devleti Şiilerin suyunu kesebilir. Türkiye kendi iç işlerine karışacak bir Kürt devletinin suyunu, elektriğini ve dış ticaretini kesebilir.
Bu komplikasyonların yanısıra olası bir Kürt devletinin ABD için şu türden daha ağır bedelleri olabilir:
- Kürtlerin bağımsızlığı Şiileri de aynı yola girmelerine neden olabilir,
- Şiilerin bağımsızlıklarını elde edememeleri halinde dahi Irak’ın geri kalanında Şii hakimiyeti pekişebilir, buna paralel olarak da Irak’taki İran etkisi artabilir,
- Kürtlerin bağımsızlığı Sünni Arap devletlerinin ABD’ye daha fazla cephe almalarına, Arap halklarının Amerika’ya yönelik “nefret”inin artmasına ve terörün tırmanmasına neden olabilir.
- Derecesinin tam olarak tahmin edilmesi güç olsa da, Türk-ABD ilişkileri önemli şekilde yara alabilir.
ABD’nin Yakın Gelecekteki Muhtemel Hareket Tarzı
ABD’nin Kuzey Irak’la ilgili olarak aşağıdaki türden ve hepsi birbirini dışlamayan birtakım seçenekleri olduğu düşünülebilir:
- Kürtleri bağımsızlıktan tamamen ya da bir süreliğine vazgeçirmek,
- Kürtleri çıkışı olmayan bir federasyona” razı etmek,
- Kürtleri tamamen “ortada bırakmak”,
- Askerlerin bir kısmını Kuzey Irak’a taşımak,
- Kürtlere bağımsızlık ilan ettirip sembolik bir kuvvet bırakarak çekilmek,
- Kürtleri Türkiye ile “barıştırarak” çekilmek,
- Kürtleri uzaktan korumak,
- Hiçbir pozisyon almadan beklemek.
Bir diğer seçenek olarak ABD, Kürt devletinin kurulmasına yeşil ışık yakmasa bile Kürtlerin güvenliğini “yerinden” ya da “uzaktan” garanti edebilir. Ya da Kürtlere, resmi anlamdaki bir bağımsızlıktan vazgeçmeleri ya da bu amacı ertelemeleri karşılığında güvenlik garantisi ve kendilerini yönetme noktasındaki kazanımlarını korumaları vaad edilebilir.
Pek çok kimse, ABD’nin desteği olmadan K. Irak’ta görülebilir bir gelecekte bir Kürt devleti kurulmasının çok düşük ihtimal olduğunda hemfikirdir. Kürtler bu noktada, ABD’nin mevcut muğlak yaklaşımı sürerken “sahada” geri çevrilemez kazanımlar elde etmeyi ve Washington’un nihai karar vereceği “an” geldiğinde onu kendi saflarında olmaya zorlamayı umuyor olabilir. Kuzey Iraklı Kürtlere karşı sempati, ihtiyaç, suçluluk ve takdir hisleri duyan Amerikalıların onları bir kez daha “ortada bırakmaları” düşük bir ihtimaldir ama tamamen de imkânsız değildir.

Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin bölgedeki diğer Kürtlerin ayrılıkçı taleplerini belki hemen değil ama orta vadede artırması çok muhtemeldir. ABD, “Büyük Kürdistan” seçeneğini kullanmasa bile hazırda tutmak isteyebilir. Kuzey Irak’ı bağımsızlığın eşiğine getirip o noktada bırakmak da ABD’ye bölgede stratejik derinlik oluşturan bir seçenek olabilir. ABD bu yolla hem Kürtleri kendisine bağımlı kılabilir hem de Türkiye dahil komşu ülkeleri “diken üstünde tutarak” Amerikan politikalarıyla barışık olmaya zorlayabilir. Bu seçeneğin İsrail için de uygun olduğu düşünülebilir.
ABD, Irak’tan ya da daha fazla ülkeden toprak alarak kurulacak bir Kürdistan’ı hedefliyor mu bilinmez ama bu seçeneği stratejik bir ihtimal olarak tartıyor ve hazır tutuyor olabilir. ABD şimdilik Kürt sorununun çözülmeden mevcut haliyle kalmasını kendisi için en doğru tercih olarak görüyor olabilir. Bu belirsizlik ABD’ye bölgedeki ülkelere karşı birçok stratejik imkân sunabilir. Ayrıca, şu aşamada bir Kürt devletinin kurulması ya da bu ihtimalin ortadan kalkması ABD’ye değişik sorumluluklar ve bedeller yükleyebilir. İlkinde Kürtleri koruma zorunluluğu, ikincisinde ise onları bir kez daha “ortada bırakmanın” sorumluluğu olacaktır.4
Kuzey Irak’ın geleceğinde köklü etkiler bırakacak gelişmelerden biri de, ABD askerlerinin ülkenin kuzeyine çekilmesi olabilir. Bush’un Irak’ta asker artırma planının başarılı olmadığının yaz sonu ya da sonbaharda açıkça görülmesiyle, Kuzey Irak’a “yarı-kalıcı” bir şekilde çekilme seçeneği çok ciddi biçimde gündeme gelebilir. ABD’nin askerlerini daha güvenli olan kuzeye konuşlandırması karşılığında kendini Kürtlere daha fazla destek vermek zorunda hissedip hissetmeyeceği şimdiden merak konusudur.
Ancak her halukarda kuzeyde kurulacak üsler Kürtleri de koruma altına almış olacaktır. Bu üsler Türkiye’yi bölgeye müdahaleden caydırma işlevi görebilecektir. ABD, İran ve Suriye’yi sınırlarının hemen yanı başındaki bir noktadan tedirgin edebilecektir. Kuzey Irak’ta konuşlanacak ABD birlikleri Irak’ın geri kalanına göre çok daha güvende olacaktır. Ama bu süreçte direnişçiler ve teröristler K. Irak’taki faaliyetlerini muhtemelen arttıracaktır.
Türkiye’de de taraftarı olan bir görüş, ABD’nin Irak’taki askeri varlığını tamamen çekmesinin büyük olumsuzluklara yol açacağı görüşüdür. Ancak böyle bir çekilmenin olumlu yönleri de olabilir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Türkiye, PKK'ya yönelik sınır ötesi harekâtlar konusunda rahatlayabilir,
-Kürt liderlerin zihninde Türkiye'nin Kerkük'le ilgili bir oldu-bittiyi kabullenmeyeceği düşüncesi yeniden güç kazanabilir,
- Kürtler, Sünni ve Şii Araplara karşı Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyabilir. Kendilerini korumasız hisseden Kürtler Türkiye'ye karşı yumuşayabilir.
Kerkük referandumu, ABD’nin K. Irak’ın geleceği konusundaki planının ve niyetinin okunabilmesinde çok önemli bir gösterge olacaktır. ABD’nin Kerkük referandumunda ısrar edip etmeyeceği, ısrar etmeyecekse nasıl bir geri adım atacağı merak edilmektedir. Kerkük’ü alan Kürtlerin Irak’ın geri kalanındaki kaosu da bahane ederek bağımsızlık için harekete geçebileceklerini ABD’li yetkililerin hesaplamış olması gerekiyor. Bu noktada referandumun ertelenmesinin tek başına çok önemli olmadığı hatırlanmalıdır. Çünkü referandum ertelense bile aradaki sürenin Kerkük’e daha fazla Kürt getirilmesi, daha fazla Arap’ın baskı ve teşvikler kendi terk etmesi amacıyla değerlendirilmesi söz konusu olabilir. Bu nedenle asıl önemli olan husus, ertelemenin belli bir zaman için mi, yoksa bazı şartlar oluşuncaya kadar ucu açık bir şekilde mi olacağıdır. ABD’li yetkililer Kerkük konusunda Kürtlerle her türlü pazarlığı yapabilecek konumdadır.
Yakın gelecekteki Amerikan politikaları hakkında öngörüde bulunmaya çalışırken, bu ülkedeki iktidar değişikliğinin de dikkate alınması gerekir. “Bush yönetiminin Kürtler ile yakın ilişkisi muhtemel bir Demokrat Başkan döneminde de devam eder mi?” sorusunun yanıtı aranırken, Irak’ın üçe bölünmesi (Joe Biden-Leslie Gelb) ve Amerikan askerlerinin K. Irak’ta konuşlanması (Richard Holbrooke5) gibi fikirlerin daha çok Demokrat stratejistlerden gelmesi bir fikir verebilir. Kürtlere açık çek verilmesine nispeten mesafeli bakanlar ise daha çok Cumhuriyetçi Parti’nin realist kanadındadır (Robert Gates, James Baker, Brent Scowcroft, Anthony Cordesman).
Yukarıda ABD için belirtilen politika seçeneklerine karşılık Kürt liderler, genel anlamda ABD’nin kendilerine borçlu ve muhtaç olduğuna ve bu nedenle de yardım edeceğine inanmaktadır. Bunun da etkisiyle, pek çok “genç milliyetçi” harekette görüldüğü üzere nerede durmaları gerektiğini kestiremeyebilirler. Arkalarından esen rüzgarın verdiği gücü sonuna kadar kullanmak isteyebilirler. Ama sağlıklı olan, Kürtlerin federalizm, bağımsızlık, Kerkük, petrol, ABD koruması, güvenlik, dış dünya ile ilişki, milliyetçiliğin duygusal dışa vurumları, pan-Kürdist dayanışma6, refah ve saygınlık gibi amaçların hepsine aynı anda ulaşmayı ümit etmiyor olmalarıdır. Kürtlerin bu değerler arasında zaman, nitelik ve nicelik olarak tercihler yapması gerekmektedir.
Kuzey Irak Bağlamında Türk-Amerikan İlişkileri ve Yapılması Gerekenler
Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasının Türkiye için ne tür somut ve psikolojik sonuçları olabileceği ne yazık ki yeterince ayrıntılı, çok yönlü, objektif ve titiz şekilde tartışılmamıştır. Bazı sloganlar, klişeler, evhamlar, refleksler ve temenniler politika pozisyonları olarak sunulmuştur. Iraklı Kürtler şu anda ticaret, tüketim malları, dış dünya ile iletişim, elektrik, işlenmiş petrol gibi bir çok konuda Türkiye’nin iyi niyetine ihtiyaç duymaktadır. Buna rağmen zaman zaman izledikleri dostane olmayan politika, Kürtlerin devlet zırhına büründükten sonra daha da pervasız ve talepkâr olacakları endişesini yaratmaktadır. Buna karşılık, Irak Kürtlerinin bir devlete sahip olmaları halinde daha olgun ve ölçülü olacaklarını iddia edenler de vardır. Ancak yine de, Kuzey Irak’taki bağımsız bir yapının PKK’ya yataklık yapmamasının, Türkiye’nin iç siyasetine karışmaya yeltenmemesinin, Türk toprakları üzerinde hak iddia etmemesinin, Türkmen azınlığa baskı uygulamamasının, Kerkük’ü ele geçirmemesinin ve Amerikan askeri varlığına ev sahipliği yapmamasının bir garantisi yoktur. Neticede, kendi ayakları üzerinde duracak bir Kürt devletinin bölgede revizyonist politikalar izlemesi, zayıf bir Kürt devletinin de yabancı güçlerin politikalarına alet olması kuvvetle muhtemeldir.
Şurası bir gerçek ki, ABD K. Irak’ta Kürtlere bu kadar büyük bir açık çek vermese de bölge Türkiye için her zaman potansiyel bir sorun kaynağıydı. Ancak problem bugünkünden daha kontrol edilebilir boyutlardaydı. Bugün itibarıyla, Türkiye’nin ABD politikaları karşısında izleyebileceği politikalar için şunlar söylenebilir:
a- Bölgesel Kararlılığı Artırmak
Kuzey Irak, Suriye ve İran için ABD ile ilişkilerindeki en önemli kalem değildir. Suriye ve İran’ın Irak Kürtlerinin bağımsızlığı konusunda Türkiye kadar doğrudan, büyük ve acil bir tehdit algılamadıkları söylenebilir7. İki ülkedeki Kürt nüfusu da Türkiye’dekine göre daha küçüktür. Türkiye bu noktada Kuzey Irak’ın özellikle Suriye ve İran için de öncelikli tehdit olduğuna ikna edebilmelidir. Bunun ardından da Irak’ın tüm komşularının ABD’nin Irak’ın bölünmesini hazırlayan politikalarından vazgeçmemesi halinde ödenecek bedelin ne olduğunu
Washington’a şüpheye yer bırakmayacak kadar net bir şekilde göstermeleri gerekir.
Irak’ın içindeki gruplar ise Kürt bağımsızlığına büyük ölçüde karşı olmakla beraber, yaşadıkları iç savaş, Bağdat’taki siyasi manevralarda Kürtlere ihtiyaç duymaları ve Kürtlere karşı askeri güç kullanma kapasiteleri olmaması gibi nedenlerle Türkiye’ye anlamlı destek verecek durumda olmayabilirler.
b- ABD Kamuoyunu ve Devletini İkna Etmek
Iraklı Kürtlerin geçmişte yaşadıkları acılar, Washington’un birkaç kez Kürtleri yarı yolda bırakmış olması ve ABD’ye en fazla destek veren grubun Kürtler olması gibi nedenlerle Kürtlere sempati duyan Amerikan kamuoyu, bağımsız Kürt devletinin sonuçları konusunda aydınlatılmalıdır. Olası bir Kürt devletinin ABD için stratejik bir yük ve ayak bağı olmasının kaçınılmaz olduğu her fırsatta vurgulanmalıdır. ABD’nin; denize çıkışı olmayan, izolasyon nedeniyle doğal zenginliklerini bölge dışına çıkaramayan Kürtleri askeri, siyasi, ekonomik ve psikolojik açıdan uzun yıllar desteklemek zorunda kalacağı anlatılmalıdır. Bu şartlarda ABD kamuoyu “Kürt devleti projesi”ne çok sıcak bakmayabilir.
Bu gerçeklik Amerikan devletine de daha sık hatırlatılabilir. Washington gerçekleri ne kadar erken görür ve Kürtlerin maksimalist taleplerini azaltmak için ne kadar erken davranırsa, durum ABD, Türkiye ve bölge için o kadar olumlu olacaktır. Nitekim devletler, hayati derecede önemli olan konular hariç, dış politikalarında genelde esnek olurlar. Kuzey Irak konusunda da ABD’nin nihai hedeflerinden çok eğilimlerinden, umutlarından, endişelerinden ve arzularından bahsetmek daha doğru olacaktır. Bu çerçevede, ABD’nin Kürt devleti kurmayı “tarttığı” varsayımından hareket edilerek, böyle bir şeye tevessül etmesinin kendisi için ciddi bir bedeli olacağı gösterilebilirse, muhtemelen bu hesaplardan vazgeçecektir.
c- Olası İkna Çabalarına Direnmek
Bir Kürt devleti kurulmasının önündeki belki de en ciddi engel, ilgili tarafların Türkiye’nin böyle bir gelişmeyi önleme gücüne ve iradesine sahip olduğu olduğuna algılamasıdır. olmasıdır.
Ancak buna rağmen, ABD’nin Türkiye’ye Kürt devletinin muhtemel ve kaçınılmaz olduğu ya da zararlı olmadığı yönünde telkinleri olabilir. Benzer şekilde Türkiye iç kamuoyunda, Kürt devletinin kurulmasının artık kaçınılmaz olduğu ve ona Türkiye’nin hamilik yapmaması halinde başkalarının yapacağı, iyi ilişkilerin ise Kuzey Iraklı grupların PKK’ya tavır almasını sağlayabileceği ve ABD ile önemli bir pürüzü ortadan kaldırabileceği yönündeki söylem güçlü bir perdeden dillendirilebilir. Bu tür girişimlere karşı hazırlıklı ve ihtiyatlı olunması gerekmektedir.
Ankara’ya PKK’ya karşı bazı önlemler alınması karşılığında Türkiye’nin Kürtlere hamilik yapması yönünde telkinlerde bulunulabilir. Ancak, ABD’nin K. Iraklı Kürtlerle Türkiye arasında hakemlik yapmak yönündeki girişimlerinin yaratabileceği bir anlaşma zemininin kalıcı olacağına güvenmek doğru olmayabilir. Çünkü, Iraklı Kürtler olgun ve tamahkar davransalar bile K. Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin yaratacağı emsal ve “enerji”nin kontrol edilebileceğinden emin olunamaz.
Türkiye’nin, Kürt devletine olan muhalefeti konusunda ikna edilebileceği havasının oluşmasına izin verilmemelidir. Bu noktada gerekli olan şey “diplomatik caydırıcılık”tır. Ama aşırı ön tepkiler vermek de, Türkiye’nin kaybedildiği, artık onun “gönlünü almanın” mümkün ve dolayısıyla gerekli olmadığı şeklinde algılanabilir. Vaşington yönetimi Türkiye’nin Kürt devletine elinden gelen her zorluğu çıkaracağını bilmeye devam etmelidir. ABD, bir Kürt devletinin Türkiye’yi tehdit etmeyeceği ve hatta yararına olacağı noktasında Türkiye’yi ikna edebileceğine inanırsa Kürt devleti için düğmeye basabilir. Oysa Ankara, ABD’nin Irak’ın bölünmesine giden adımlar atmaya devam etmesi halinde kendisiyle işbirliğini en aza indireceğini şimdiden ABD tarafının zihninde şüphe bırakmayacak şekilde belli etmiş değildir. Bu durum Washington bazı çevrelerin, “Türkiye’yi ikna etmenin yolu bir şekilde bulunur” düşüncesine kapılmasına neden olmaktadır.
d- ABD’ye Telkin Edilecek Hareket Tarzı
Türkiye, ABD’ye Kuzey Irak konusundaki iyi niyetini gösterebileceği bazı davranış kalıpları önerebilir ve bunların ne kadar dikkate alındığını test edebilir. Kürtlerin Amerikan tarafını dinlememe gibi bir lüksleri olmadığından hareketle, Türkiye ABD’den Kuzey Iraklı liderleri dikkatini bazı hususlara çekmesini isteyebilir. Bunlardan biri, afâki taleplerini yumuşatmalarını istemek olabilir. Diğeri ve daha önemli olanı ise, bağımsızlığa yönelmeleri halinde onları koruyamayacaklarını bildirmeleridir.
Kürtler, bağımsızlığa giden yolda kendilerini korumanın en uygun yolunun, bölgelerindeki kalıcı ABD üslerinden geçtiğini düşünebilir. Gerçekten de böyle bir durum bağımsızlık ihtimalini önemli ölçüde güçlendirir. Türkiye bu yöndeki gelişmelerin önünü almak için şimdiden net bir tavır almalıdır. Uyarılarının içinde, kuzeye taşınacak üsler için kendi toprakları üzerinden lojistik akışına izin verilmeyeceği de yer almalıdır. Kuzey Irak’taki Amerikan üslerinin Ankara-Washington ilişkilerindeki en can alıcı konularından biri de PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığıdır. ABD bugüne kadar sembolik ve çok fazla asker gerektirmeyen operasyonlarla, PKK’nın lojistik, eğitim, propaganda, finansman, istihbarat, ulaştırma faaliyetlerini önleyebilecek ya da zorlaştırabilecekken bu yola hiç gitmemiştir. ABD’nin bu tepkisizliğinin nedenleri şu ihtimaller ifade edilebilir:
- Irak’ta yeterince askerinin olmaması,
- 1 Mart olayı nedeniyle Türkiye’yi cezalandırma güdüsü,
- Iraklı Kürt gruplarla arasını bozmaktan kaçınması,
- PKK’yı İran ve belki de Suriye’ye karşı kullanma beklentisi,
- PKK’yı Türkiye ile İran gibi bir konuda daha kârlı bir pazarlık unsuru olarak kullanma beklentisi,
- Ankara’nın uyarılarının Washington’u harekete geçirecek kadar güçlü olmaması.
PKK konusu gerek kendi özelindeki terör eylemleri, gerek Irak Kürt hareketiyle daha büyük ortak hedeflere hizmet etme bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerinin merkezinde yer almaya devam edecektir. ABD, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik ilgisini ve enerjisini azaltmak istiyorsa, PKK konusunda anlamlı adımlar atmak zorundadır. Bu çerçevede Ankara’nın PKK’yla ilgili talepleri arasında şunlar da olmalıdır:
- ABD’li üst düzey liderlerin PKK’nın amaçlarına, K Irak’taki varlığına karşı açık ve güçlü ifadelerde bulunmaları,
- ABD’nin çok fazla asker gerektirmeyen operasyonlarla PKK’nın hareket kabiliyetini zorlaştırması (haberleşme, finans, lojistiğinin kesilmesi, Türk-ABD ortak keşif uçuşları),
- Iraklı Kürtlere PKK konusunda daha fazla baskı yapılması, Türkiye ile daha yoğun ve etkili istihbarat paylaşımına girmesi,
- Türkiye’nin PKK hedeflerine karşı, ABD’nin bilgisi ve desteğiyle; coğrafi derinliği, kullanılan şiddetin derecesi ve süresi itibariyle sınırlı olabilecek bir askeri harekatta bulunması.
Diğer taraftan, ABD Türkiye’yi müdahale etmekten sonsuza dek alıkoyamayacağı düşüncesiyle, Ankara’nın sınırlı ve hatta belki de “kozmetik” bir müdahale yapmasına izin verebilir. Ancak böyle bir müdahaleden sonra ABD’nin bu kez çok net ve aşılmaz “kırmızı çizgiler” koyması söz konusu olabilir. Bir başka ihtimalse, Türkiye’nin harekete geçmeye karar verdiği anda onu eyleminden alıkoymak için, Kuzey Iraklı liderler vasıtası ile bazı üst düzey PKKlıların Türkiye’ye teslim edilmesi olabilir.
Ankara, taleplerinin herhangi şekilde karşılık bulmaması halinde, Kuzey Irak’la ticaret yapılmasını, elektrik verilmesini ve lojistik akışını kesebileceğini göstermeli; ABD’nin İncirlik’teki faaliyetlere sınırlama getirme, belli bir süre ya da süresiz olarak üssün faaliyetlerini durdurma gibi yollara gidebileceğini bu ülkeye hissettirmelidir.
e) ABD’yle İlişkilerde Alışılmışın Dışına Çıkabilmek
K. Irak ile ilgili olarak durum kritik noktaya geldiğinde ne karar vereceğini ABD’nin kendisi bile daha bilmiyor olabilir. Olaylar beklemediği bir noktaya geldiğinde ABD vites ve hatta yön değiştirebilir. Washington’un, Irak’ın genelinde olduğu gibi K. Irak’a yönelik politikasının da, iyi düşünülmüş ve uygulanan bir “master plan”dan çok günübirlik gelişmelerin ve tartışmaların girdabında sürüklenerek oluşuyor olabileceği ihtimali de küçümsenmemelidir.
Ancak yine de, ABD K. Irak’ta uzun süreli askeri güç bulundurarak çevre ülkelerinin iradelerinin kırılmasını beklemeyi planladığı düşünülebilir. ABD’nin K. Irak’ı “nadasa bırakmak” istediğinden şüphelenmek haksız bir endişe değildir. Washington zamanla çevre ülkelerinin zaten güçlü olmayan ortak iradelerinin çatlayacağını ve aralarında zaten olan güvensizliklerin artacağını umuyor olabilir. Bu ülkeler “sona kalmaları” halinde Kürt yönetimi ve ABD ile işbirliği yapmanın getirilerini diğerlerine kaptıracaklarını düşünebilirler. Kürtler ve ABD bu yönde şüpheler yaratmak için adımlar atabilirler.
Türkiye, ABD’nin Kuzey Irak politikasını daha köklü biçimde etkileyebilecek bazı adımları henüz atmamıştır. Türkiye, bir Kürt devletinin kurulmasının ABD’ye yarardan çok zarar getireceği konusundaki ikna çabalarını her şartta sürdürmelidir. Ancak bu ikna çabaları, sözlü mesajlarla sınırlı kaldığında yeterli olmayabilir. Ankara, Washington’a bölgedeki politikalarının selameti konusunda ödeyeceği bedelin bir kısmını şimdiden gösterebilirse, Washington’un muhayyilesinde mesele doğru yönleriyle görebilir. Bu anlamda Türkiye’nin Kuzey Irak’a büyük çaplı bir müdahalesi ABD’nin bölgedeki stratejik kurgusunu bozabilir8. Nitekim Türk askeri harekatını önlemek ABD için stratejik önemdedir. Türkiye’nin müdahalesi şekli anlamda da, ABD için Irak’taki başarısızlığın yeni bir sembolü olabilir. Hatta Irak ve dünyadaki prestijine ciddi bir darbe vurabilir.
Türkiye’nin hareket tarzının inandırıcı ve etkili olması için sınır ötesinde askerî güç kullanma iradesini yeniden kazanması gerekir. Ankara’nın ABD aleyhine adımlar atma isteğinde olmadığını ama gerektiği zaman bunu yapmaya kapasitesi ve cesareti olduğunu Amerikalı karar alıcılara gösterebilmelidir.

No comments: